24 Haziran 2010

37 Yıllık bir Aşk Hikayesi..

Günler sıralı dağlar gibi…
Biri biterken diğeri çıkıyor ortaya. Masumlukların yelkeni boğuşuyor nefes almak için bu hayatla… Elini uzatmış bir avuç nefer misali… Muhtaç yardımlara kucak açmış… Sevgi diyor her haykırışında… Bir şelale edası ile ağlıyor… Gözyaşları o kadar sert ve soğuk ki! Yardım etmek neredeyse imkânsız. Ne aşklar yaşandı kim bilir. Nice hayaller yıkıldı, nice yaşanmış güneşli günler ebediyete kadar yok oldu. Suçlu arıyoruz aşkımızı kaybedince ya da bırakıp gidince…
Nedensiz bir bahane ile suçlu arıyoruz. Bakmıyoruz ki aynaya. Suçu hep karşımızdaki şahıslarda aradık durduk. Hâlbuki aynanın tam karşısında duruyor. Her defasında kendimiz yarattık iç dünyamızın aydınlığını her fırsatta kendimiz girdik karanlık ve çıkmaz sokaklara…
Gelecek diyoruz, hayırlısı olsun diyoruz, yürümedi olmazdı diyoruz ya; işte biz burada yanlış yapıyoruz. Zoru görünce kaçıyoruz her defasında. Tehlikeyi hissedince ya da korkuya kapıldığımız biran da devekuşu gibi başımızı toprağın altına sokuyoruz. İste bu korkumuzu gizlememiz demek. Hani insanoğlu savaşçı idi hani insanlar mücadele ederdi. Bir şeyin sonunun hayırlı olup olmadığını örenmek için ilk olarak korkumuzla yüzleşmemiz gerekmekte. Sonuna kadar arkasında durmamız gerekmekte. Başından bellidir her şey. Bırakacağımız gideceğimiz ve vazgeçeceğimiz her şey aslında bellidir. Bunu tıpkı bir futbol müsabakasına benzetiyorum aslında. Çünkü futbolcular yenildikleri zaman asla pes etmiyorlar. Sonucu bilmiyorlar ve ona göre oynuyorlar. Önlerinde onlar için kocaman bir zaman var 90 dakika. Eğer 11.ci dakikada 1-0 yenik duruma düşseler ve maçı bıraksalar ne olurdu?
İşte bizim yaptığımız olay tamamen bu şekilde. Kendimizi yenik durumda hissediyoruz ve pes ediyoruz. Hâlbuki zamanımız var her şeyi düzeltebilmek için. Sorun diyoruz ya sorunlar çözülmek için karşımıza çıkmıyor mu? Pekâlâ, sorunu çözmeyeceksek eğer neden sorunlarımız var?
Bir aşk hikâyesine şahit oldum seneler önce. Yaşlı bir adamın aşkını arayışına şahit oldum. Yaşlı adam; Aşk daima bir kişi ile yaşanır, iki kişinin yaşadığı aşk aslında bir kişiye aittir. Sen birini çok ama çok seversin fakat o seni, senin sevdiğin gibi sevmez. Sevemez! Çünkü senin sevgin onu besler. Üşüdüğünde onu ısıtır, karnı acıktığında bir tabak aş olur. Hasta olduğunda çare olur. Eğer o da seni, senin gibi severse; onu besleyemezsin, hasta olduğunda çare olamazsın derdi. Nede güzel nede doğru söylerdi. Her şey karşılıklı olmalı, sen bir adım atıyorsan oda bir adım atmalı, sen iki adım attığında o bir adım atarsa bir şeyler eksik giderdi diye söylenir isyan ederdi. Haklıydı. Ben ona ne veriyorsam oda bana aynı şekilde karşılık vermeliydi. Çünkü olması gereken buydu. İnsanlar evlenmeden önceki flörtlerinde çok farklı kişiliklere bürünürler diye devam ederdi; sevgilin var el ele kol kola dolaşıyorsun, ayrı kaldığın her dakika onu çok özlüyorsun. Bu sadece flörttür derdi. Ve flört etmeye çok karşı çıkardı. Sözlendiğiniz zaman biraz daha dikkat edersiniz yaşamınıza ardından nişanlanırsınız. Nişanlandığınız zaman tanımaya başlarsınız aslında sevdiğiniz kişiyi derdi ve off çekerdi derinden…
İnsanlar belirsizliklerde daima rahat davranırlar ve rahat davranan hiçbir insan tam olarak tanınmaya meyilli değildir diye eklerdi… Bir insanı tanımak için illa nişanlanmak mı gerekir diye sormuştum!
Gülerek yanıt vermişti; birbirini tanımak için nişanlanan insanları hayal bile edemem. Ne olurdu o zaman bu dünyanın hali hiç bilemiyorum. İnsanlar öyle bir varlıktır ki; kendilerini deşifre etmemek için ellerinden geleni yaparlar. Kimse istemez iç dünyasında yaşadıklarını başkalarının bilmesini. Sevinçler ve hüzünler bunların yerleri ap ayrıdır. İnsanların yapısını en iyi şekilde tarif etmişti. Şahit olduğum bu aşkın sonunda ne oldu bilmiyorum ama 37 senedir aşkını arayan bir dosta sahip oldum… Bunun sonunu çok iyi biliyorum. Yaşlı adam tamamen âşık ve tüm kalbiyle bir aşk hikâyesi… Bunu iyi biliyorum çünkü insanlar arasında aşkı en iyi tarif eden kişinin o olduğuna inanıyorum…
Bir insanı 37 sene beklemek yüreğinde yanan ateşe sahip çıkmak, onu korumak uzaktan da olsa takip etmek, ona dokunamamak varlığını daima hissetmek ama varlığının yanına gidememek bunlara onun yanında şahit oldum. Dile kolay 37 senelik bir aşkın anatomisi… Aşka verilen değeri en iyi anlatan, muhafaza etmek için kendini ve kalbini ona saklayan bir aşığın hikâyesi…
Dilerim ki her aşkın sonunda beklemek olur. Böylesine beklemek bence en güzel aşktır…

Emre Haliloglu

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder